Karaciğerin yitimi değil, kurtarılabilir bir sendrom..
Karaciğer, vücudumuzun en büyük organı ve bedende işleyen çoğu biyokimyasal olayın (400’den fazla görevi) merkezi olarak iş gören hayati bir unsurdur. Tarih boyunca karaciğer filozoflar, şairler, bilim adamları, din adamları, yazarlar ve hekimler tarafından diğer organlara üstün tutulmuştur. Eski çağlardan beri karaciğer, yaşamın oturduğu, insan ruhunun yerleştiği, heyecan, şehvet, öfke ve aşk gibi duyguların saklandığı, zekânın merkezi olan mucizevi bir organ olarak kabul edilmiştir. Eski Mısır’lılar insanların öldükten sonraki yaşamlarında bazı hayati organlara ihtiyaçları olduğuna inanır ve bu önemli organları mumyalamadan önce dikkatle çıkarır ve sonra mezarın içinde özel kaplarda saklarlardı. İki yaşamın bu vazgeçilmez organları karaciğer, akciğer, mide ve barsaklardan oluşmaktaydı. Tarihte Tityus tanrıça Leto’ya tacizden, öte yandan Prometeus insanlar için Olympus’tan ateşi çalmaktan Zeus’un gazabına uğramış ve aynı biçimde kayalıklara bağlanarak her ikisinin karaciğerlerini akbabanın sürekli yiyip bitirmesi cezasına çarptırılmışlardır. Ancak karaciğer sürekli kendini yeniler ve bu ceza Herkül, Prometeus’u kurtarana kadar süregelir. Bu mitolojik öykü karaciğerin yenilenme gücünü vurgular.
Siroz, çeşitli nedenlere dâhil kronik karaciğer hastalıklarının ilerleyici bir sonucu olarak normal karaciğer hücrelerinin tahrip olup bağ dokusu ile yer değiştirdiği kronik ilerleyici bir karaciğer hastalığıdır. Siroz terimi ilk kez 1826'da Laennec tarafından Yunan dilinde “kavrulmuş-esmer” anlamındaki “kirrhos” kelimesinden alınarak karaciğerin otopsideki balmumu görünümünü anlatmak için kullanılmıştır. Karaciğer sirozu birçok kronik karaciğer hastalığının son dönemi olarak bilinir. Karaciğer kanserlerinin önemli bir kısmı karaciğer sirozu zemininde gelişir ve önemli ölüm nedenlerindendir. Sirozda karaciğer kanseri dışında ensefalopati, batında asit enfeksiyonları, yemek borusu varisleri ve kanamaları gibi hayati sorunlar gelişmektedir.
Tüm dünyada önemli bir hastalık ve ölüm nedeni olan sirozda ülkemiz şartlarında en sık etken, kronik hepatit B virüs enfeksiyonudur. Güneydoğu bölgesinde siroz olgularını incelediğimiz bir çalışmada 505 hasta değerlendirildi. Aynı çalışmada Türkiye geneli ile benzer şekilde nedensel dağılıma bakıldığında %72,9 etken hepatit B virüsü olarak belirlendi. Diğer siroz nedenleri arasında diğer hepatit virüsleri (hepatit C), alkol, yağlı karaciğer hastalığı, safra yolları kronik hastalıkları, otoimmün karaciğer hastalıkları, metabolik hastalıklar (Wilson hastalığı, hemakromatozis) ve bazı ilaçlar yer almaktadır.
Bu alanda üç yıllık bir emeğin sonunda yakın bir tarihte editörlüğünü ve yazarlığını yaptığım, Türkiye’den çok sayıda önde gelen akademisyenin katkılarını aldığım oldukça güncel bir eser olan ‘Siroz’ adlı kitabım yayınlandı. Kitap siroza dair tüm ayrıntıları içermekte olan oldukça kapsamlı bir eser olarak özellikle akademik dünyaya sunuldu.
Kuşkusuz tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi, siroza ait komplikasyonların önceden belirlenmesi ve tedavileri konusunda çığır açmıştır. Tüm bunların içinde en önemlisi sağ kalımı uzatan karaciğer naklidir. Bugün dünyada çok sayıda, ülkemizde de gün geçtikçe artan karaciğer nakil merkezleri, son evre karaciğer hastaları için umut olmaya devam etmektedir.